Hakkında Ne Dediler?

Line

İlknur Özdemir

“İnci Aral, ülkemizde son otuz beş yılın edebiyatına damgasını vuran, edebiyatı toplumsal sorunlarla, kadın sorunlarıyla, insana ait meselelerle harmanlayarak ürünler veren isimlerden biri. İlk öykü kitabı Ağda Zamanı’nın yayımlanmasından bu yana otuzdört yıl geçti. Öyküyle başladığı yazarlığını romanlarla sürdürdü. Çağının tanığı bir yazar oldu. (…) İnci Aral, asla kolaycılığa kaçmadan yazdıklarını uzun araştırmalarla, incelemelerle ortaya koyan ve güncelliğini asla yitirmeyen bir yazar. Roman ve öykülerindeki ruh tahlilleri, unutulmaz karakterler, incelikle dokunmuş metinler, ve son derece etkili kullanılan dil, her bir yazıldığı dönemin toplumsal olaylarını, değişimlerini, insanlarını başarıyla yansıtan ve sırayla okunduğunda adete Türkiye’nin yakın tarihinin kaydı sayılacak romanları onu çağdaş edebiyatımızın kalıcı yazarları arasında ön sıraya yerleştiriyor.”

Radikal Eki / 6 Şubat 2011



Gülseren Özdemir

Edebiyat dünyasına 1970’li yılların sonunda giren; öykü, deneme, roman türünde olmak üzere toplam on sekiz eser ortaya koyan İnci Aral’ın romanları klâsik ve geleneksel anlatım tekniklerinden uzaktır. Onu zaman zaman postmodern özellikler gösteren modernist bir yazar olarak kabul etmek mümkündür. İnci Enginün, Aral’ın postmodern romanın en iyi örneklerini veren bir yazar olarak göründüğünü, özellikle “Yeni Yalan Zamanlar”ın bu açıdan daha fazla söz edilmeyi hak eden bir roman olduğunu söyler. Ne edebiyatı bir propaganda aracı olarak gören ve gerçekliği olduğu gibi edebiyata yansıtmayı amaçlayan sosyalist sanatçıların anlayışlarını, ne de hiçbir gerçekliği anlatma çabası olmayan postmodernistlerin içeriksiz edebiyat yapma anlayışlarını benimseyen İnci Aral; hem iç hem de dış gerçeklere ışık tutacak, estetik düzeyi yüksek romanlar ortaya koyar. Entelektüel, siyasî, sosyal ve edebî şartların ürünü olan eserlerinin bazılarında postmodern tekniklerden zaman zaman yararlanır. Romanlarından “Ölü Erkek Kuşlar” ve özellikle “Yeni Yalan Zamanlar (Yeşil)”de bu teknikler daha fazla görülür. Ancak yazar; yalnızca “Yeni Yalan Zamanlar”ın postmodern olarak nitelenebileceğini, onu da bu tarz eser vermenin zor olmadığını, bunun bir tercih meselesi olduğunu, postmodern bir metnin ille de içeriksiz olması gerekmediğini göstermek için yazdığını; üstelik romanının bu tarzdan ayrılan yönleri de olduğunu söyler.

(Tez. Ege Ün.)



Leyla Şahin

İnci Aral’ın öykü ve romanlarında göze çarpan en kuşatıcı yan: İnsani duyarlılığın yoğunluğu. Ve içtenliğin geniş olanakları. Kahramanlarını, tiplerini kucaklayan, onaran bir tavır ya da bunu sezdiren bir atmosfer hemen bütün kitaplarında duyumsanabilir. Buradan yola çıkarak: Okuyucuyla diyalogunu sıkı tutan, okuru yormaktan, zamanını almaktan kaygı duyan bir yazar sorumluluğuyla karşı karşıyayız. Aral’ın Türkçe’yi kullanışındaki kıvraklık, okuma serüveni edinmiş olanlar için başlı başına ve büyük bir keyif. (…) Öne çekmek istediğim yer ise: hayatımızın gitgide omurgasızlaştığı bir süreçte; sert konuların kapısını çalmaktan ve üzerine yürümekten korkmayan bir yazarla yüz yüze gelmek romanımız adına çok sevindirici bir durum.”

Cumhuriyet Kitap S: 253



Ömer Türkeş

“İnci Aral’ın kadınlarını sarmalayan meseleler, “kadını anlatan” yazarların tektipleşmiş kadınlarının bunalımlarından kolayca ayırt edilir. Hikaye ve romanlarındaki asıl eksen kadınlar ve kadın sorunları da değildir aslında; bir kadını anlatırken bir erkeği de anlatmanın zorunluluğunun, bireyin –kendi özel serüvenini yaşarken- içinde bulunduğu toplumdan, zamandan ve mekandan yalıtılmış biçimde var olamayacağının farkındadır Aral. Tam da bu nedenle kişi ve karakterlerini birbirleriyle ilişkileri içinde ele almış, kadınlar kadar erkekleri de yerleştirmiştir anlatısının merkezine. Yazarın merceğinden kırılan ilişkilerin karakteristiği ilişkisizlik ya da iletişimsizliktir. Hemen ekleyeyim; İnci Aral’ın insanları sevgi ya da aşk yoksunluğundan değil, bu tarihsel / toplumsal konjonktürün getirdiği sorunların, tüketim kültürünün, kendilerini çevreleyen geleneksel ahlak ve değerlerin üstesinden gelemedikleri için düşerler iletişimsizliğe. Sorunun en yakıcı biçimde yaşandığı kurum ise evliliklerdir.”

Akşam Kitap Eki. 24 Ocak 2003



Hande Öğüt

Temel meselesi kişisel bütünlük ve özgürlüğe ulaşma isteği olan İnci Aral, son kitabı Safran Sarı’da da yine gösteri ve alayişten sıyrılarak sürünün içinden kurtulma problematiğini sürdürüyor. Otuzuncu sanat yılında ilk günkünden elbette daha cesur ancak ilk günkü heyecanını koruyan Aral, romanında fiziksel, metafizik ve ontolojik tekrarın ötesinde yeni bir varoluş bulmaya çalışan günümüz insanlarına: sonsuz kere tekrarlanacak nihai bir tiyatronun içinde savrulan kendi benini, elbette aşkı ve mutluluğu arayan gösteri toplumunun bireylerine çeviriyor merceğini. Tümlendikçe parçalanan, parçalandıkça bir geleceksizlik içinde yitip giden bir kuşağın öyküsü bu.

Mesele Dergisi: Nisan 2007 - S:4



Erendiz Atasü

“Farklı olanda ortak olanı yakalayabiliyor İnci Aral. Yazarın ucu açık metinleri oluşumlarını içimizde sürdürüyorlar, kitap bittikten hayli zaman sonra bile metne ve beynimize yönelttiğimiz sorularla. İnci’nin Öyküleri hem derin hem geniştir. Derindir; acıtıcı içtenlikleri cinsel karmaşanın alt katmanlarına neşter gibi iner, bilinçaltından fışkıran rüyaların mantığa belirsiz görünen ipuçlarını yakalar. Geniştir, bireye ait olanla toplumsala ve gezegene ait olanı kaynaştırır. İnci’nin kadınlarının ruhları, ölmeye yuvarlanan yerkürenin üstünde kanar. Bedenleri çürümüş bir toplumda acır.

Sözcük çakımlarıyla aydınlanıveren bu geniş görüntüler ve derin kesikler, kimi satırları şiire yaklaşan öykülerin yazınsal tadını güçlendirir. Aral’ın dili, duygudan duyguya, bireyselden toplumsala, somuttan soyuta ‘öfkenin dibine, sevdaların boşunalığına,odaların boğuntusuna’ su gibi akar.”



Sema Aslan

“İnci Aral, okurunu yazdıklarıyla özgürleştirebilen yazarlardan. İç dünyaları anlatırken bireyin çatışmalarını ve çelişkilerini tüm canlılığıyla aktarıyor ve böylelikle romanını gerilim yüksek bir anlatıya dönüştürüyor. Cinsellik, cinselliğin yaşanış biçimleri ve cinsel kimlikler ise bireyin toplumsal yapı içinde özgürleşmesi bağlamında önem kazanırken, bir diğer tarafıyla çözümsüzlüğün parçalarından biri haline geliyor.”

Radikal Kitap / Sayı:311